Ahmedi

By | 17 Ekim 2022

ederek affını istedi. 1869 senesi Ocak ayının yirmi beşinde Pazar günü vefât
eden Ahmed Tevhid Efendi, dedesi Neccârzâde’nin türbesine defnedildi. Ahmed Tevhid Efendi, din ve fen ilimlerinde mütehassıs
olup, iffet ve fazilet sâhibi idi. İlim öğrenmek istiyenlere konağında sabah-akşam değişik
konularda ders verirdi. Matematik, geometri ve dînî konulara dâir eserler yazmıştır. Bunlardan bâzıları şunlardır: 1- Telhîs-üla’mâl: Mühendislik, to pografya ve askerlik konularına  dâir bir eser olup, 1830 senesinde tamamlanmış  1854 senesindede basılmıştır. 2- Mecmûat-ül-Ferâid ve
Lübb-ül-fevâid: Bu eser de mühendislik ve topografyaya dâirdir. Bu eserini
ayrıca, aynı isimle kısaltmıştır. 3- MiKât-üs-Semâ: Astronomiye aittir. 4-Hillul- Es’ab fi Ted’îf-il-Mik’ab,  5- Nuhbet-ül-Hisâb: Molla Cem ş id ‘in eserinden tercüme  edilm iş olup, 1854’te basılmıştır. Kendi el yazısı ile yazılı eserin eksik: bir nüshası Râgıb Paşa Kütüphânesi’ndedir.
1 ) Evkâf-ı Hümâyûn Nezâretinin Târihçe-i Teşkilâtı (İbn-ül-Emîn ve Haşan Hüsâmeddîn, İstanbul- 1335); sh. 1342) Osmanlı Müellifleri; cild-3, sh. ahnnedî; On dördüncü asırda Anadolu’da yetişen büyük dîvân şâiri, matematik ve tıp âlimi. İsmi, İbrâhim bin Hızır, lakabı Tâceddîn’dir. Peygamber efendimize olan sevgisinden Ahmedî mahlasını kullanmış ve bu şekilde şöhret bulmuştur. Doğum târihi ve yeri ihtilaflıdır. Çeşitli kaynaklarda, Amasya’da, Uşak’ın SivaslI köyünde ve Kütahya’da doğduğu zikr edilmiştir. Vefâtında seksen yaşından fazla olduğu için, 1334 senesinde doğduğu tahmin edilmektedir. Ahmedî, Anadolu’da lemel dînî bilgileri öğrenmekle kalmamış, aynı arzu ile Mısır’a gitmiş ve meşhur Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerinden Hidâye şârihi Ekmelüddîn Bâberlî’nin derslerine devam etmiştir. Uzun bir tahsilden sonra hadîs, tefsir, fıkh, tıp ve matematikilimlerinde, şiir ve edebiyatta söz sahibi olmuş, Molla Fenârî ve Hacı Paşa ile arkadaşlık yapmıştır. Hocası Bâbertî’nin işaret
ettiği üzere, ömrünü hekimlikle geçirmiştir. Ahmedî, yüksek din ilimleri yanında; hikmet,
matematik ve tıpta da ihtisas sahibi idi. Anadolu’ya döndüğünde âlimlere hürmet ve saygıda kusur etmeyen Germiyano- (kullarının hizmetine girerek Süleyman Şah’ın müşâviri, hocası ve doktoru oldu. Süleyman Şah nazım ve şiire çok düşkün olduğu için, şiirle uğraşmak mecburiyetinde kaldı Yazdığı şiirleri Süleyman Şah’a takdim ederek iltifatlarına kavuştu. Güzel nasîhatlarıyla, Anadolu birliğinin ve âdil bir idarenin
kurulmasına yardımcı oldu. Germiyanoğulları toprakları OsmanlIlara verilince, bölgeye vali tâyin edilen Şehzade Yıldırım Bâyezîd’den de iltifatgördü ve ona sohbet arkadaşlığı yaptı. Ankara savaşından sonra Tîmûr Han’ın yanına gitti. İlmi ve çok beğenilen sohbetleriyle Tîmûr Han’ın yakınları arasına girdi. Daha sonra Anadolu’ya geri döndü. Süleyman Çelebi’nin yanına giderek, saraya yerleşti. Eserlerinin büyük bir kısmını Süleyman Çelebi’nin yanında iken yazdı. Süleyman Çelebi’nin ölümü üzerine Ahmedî, Mehmed Çelebi’ye intisâb ederek bu hükümdara da şiirler yazdı. 1413 senesinde, bir rivayete göre Kütahya’da, bir rivayete göre de dîvân kâtipliği yaparken Amasya’da vefât etmiştir. Ahmedî, on dördüncü asır dîvân şiirinin kurucusu ve üstadı sayılır. Şiirlerinde, zamânın dînî hayâtını işlemiş, çok iyi bildiği tasavvuf kültüründen istifâde etmiş ve günlük hayâta
da yer vermiştir. Sanat yönü kuvvetli olan şâir, dîvânına göre mesnevilerinde kuru kalmıştır. Mesnevilerindeki İçtimaî konular, târih bilgileri, bu eserlere sâdece bir sanat eseri çehresi değil, aynı zamânda İlmî ve ansiklopedik hususiyet de kazandırmıştır. Türk şiirinde Hoca Dehhânî ile başlayan, zamânın İçtimaî hayâtında önemli hâdiseleri şiirde işleyişler, Ahmedî’de zengin bir şekilde devam etmiştir. Kendisini yakından tanıyan İbn-i Arabşâh onun hakkında; “Kelimât-ı şerîfesi lezzette ibn Nübâte’nin kelimâtına muâdil ve mümasil olup neş’esi kemâl-i zarâfeti üzere idi. İskendernâme nâm kitabından gayri Müsannefâtı adîde-i güzîde’si vardır” demektedir. İran şâirlerinden de etkilenen Ahmedî, hüsnü hat ve resimle de ilgilenmiş ve bu sanatkârlara şiirlerinde yer vermiştir. Tenkit fikri Ahmedî’nin başlıca husûsiyetidir. Bu İtibârla kendi devrindekiler yanında kendinden önceki şâirleri de tenkidden geri kalmamıştır.Şiirinin gücünü kelime hazînesinin zenginliğinden alan ve gerçek bir söz ustası olan Ahmedî, zamânının Hassân’ı ayarındadır. O bâzan kendini Hassân’ın zıddı olan ve ahmaklığı ile meşhur Bahul’a da benzetir. Ahmedî’nin dîvân şiiri üslûbu daha çok İran şiir
örneklerine uyularak meydana gelmiştir. Şiirlerinde bir nasîhatçı durumunda da görünen Şâir,ordüştlüğe benzetilen Yunan felsefesini kötülemiş ve iltifat etmemiştir. Ayrıca, doğru ve iyi anlarrıak  çin aklın, ilmin ve ıkrin birlikte hareket etmesini istemiştir. Yûnus gibi şiirler de şâir, cimrilere kızar. Biriktirilen malı, serveti, parayı, yılana ve ejderhâya benzetir. Eğer bunlar bu dünyâda harcanmaz ve yerlerine verilmezse,
yarın kıyamet günü yılan ve ejderhâ olup sahibini yiyeceğini söyler. Ayrıca yelip geçici dünyânın hiç bir şeyinin ebedî diyar olan âhiret gibi olamayacağını, bu yüzden dünyâya gönül verilmemesini şiirlerinde anlatmaktadır. Dünyâyı âhiretin tarlası gören Ahmedî; madde âlemini, mânâ âlemine ulaşmak için bir köprü gibi kullanmaktadır. O, nefsi, baskı altında değil, kontrol altında tutmak gerektiğine inanan şâirdir Ahmedî, bir din âlimi, bir tasavvuf ehli ve şâir olarak ibâdetin gençlikte yapılacağını söylemiş, gençlikle yaşlılık arasındaki fizikî durumu mukayese ederek şiirlerinde gençliği ilkbahara, yaşlılığı sonbahara benzetmiştir. Vatan sevgisini körükleyen hâdiseler içinde yaşadığından
ve Moğolların yaptıkları zulüm ve işkenceleri gördüğünden; başta gaza olmak üzere bu konularda şiirler de yazmıştır. Bu konuları işlerken
pâdişâhlara da nasîhatlar vermiştir. Ahmedî, tenkitçi bir kişiliğe sâhib olduğundan, devrinin şâirleri arasında fazla sevilmemiştir. Şiirlerinde Gülşehrî, Yûnus Emre ve Aşık Paşa’nın tesirleri hissedilmekte, Nizâmî, Kemâl Hocendî, Süleymân Sâvecî gibi şâirlerin tesirinde kaldığını bizzat  kendisi ifâde etmektedir. Kendisinden sonra yaşayan Şeyhî, Hatîboğlu, Hayâtî, Münîrî, Fuzûlî, Kemâlpaşazâde ve Bâkî gibi şâirler onun etkisinde
kalmışlardır. Ahmedî’nin yazmış olduğu eserlerden bâzıları şunlardır. 1-Dîvân: Sanat bakımından en kıymetli eseridir. Dokuz bin beyte
yakındır. Bilinen yazma nüshalarının sayısı altıyedi civarındadır. 2-Cemşîd ü Hurşîd: Beş bin beytten meydana gelen büyük bir mesnevîdir. Eser 1403 senesinde İran şâiri Selman’ın aynı ismi taşıyan eserinden faydalanılarak yazılmıştır. Hikâye tekniği bakımından çok kuvvetlidir. 3-Osmanlı Târihi: Müstakil bir eser olmayıp, İskendernâme’ye ilâve edilmiş üç yüz otuz dörtbeytlik
bir bölümdür. Bu târih, Osmanlı müellifleri tarafından yazılarak zamânımıza kadar ulaşan Türkçe ilk Osmanlı târihidir. Küçük, muhtasar ve manzum bir vakayinâme çehresi taşımakla birlikte, bize, büyük devletin temellerine dâir bâzı önemli bilgiler vermektedir. 4- Tervîh-ül-ervâh: Tıp, astronomi ve matematik ilimleri ile ilgili on bin beyti aşan İlmî ve edebî bir mesnevidir. Tıbbın çeşitli bahislerine, teşrihe, teşhise
ve tedaviye dâir geniş bölümleri olan bu eser, yazarın, tababet alanındaki geniş bilgisini göstermektedir. Bu eseri dokuz ay gibi bir sürede yazmıştır. 5- Mevlid: Bu eseri de İskendernâme içinde olup altı yüz onbeş beytten meydana gelmiştir. Peygamberimizin  peygamberliğinin belirtileli, Nuşirvân’ın oğlunun hükümdarlığı, Hüsrev-i ‘in hükümdarlığı, peygamberimizin peygamberliği, mûcizeleri, , vasıfları, Hendek sav. gibi konular, bölümleıı meydana getirmektedir. 6- Bedâyi-us-sihr fî SanAyi-
iş-şi’r: Germiyanoğlo Emir Süleymân’a sunulan bu eser, edebî sanatlara dâirdir. Reşîdüddin Vatvât’ın Hadâyık-ussihr adlı eserini değiştireınk yazmıştır. 7- İskendernâme: Büyük İskender’in hayâtına, idealine, fetihlerine dâir târihlerden, riva ye tle rden, destanlardan toplanmış bilgilerle meydana getirilmiş, büyük bir manzum hikâyedir. 8754 beytten meydana gelen eser, lisan bakımından da sâde olup on dördüncü asır
Türkçesi ile yazılmıştır. Bu yönü ile de dil ve kültür bakımından önemli bir eserdir
doğumu, ler devrin doğu târihi hakkında bilinen en doğru ve en zengin şekliyle yazılmıştır. Ahmedî eserini bir olaylar ve maceralar şeridi
hâlinde bırakmamış, ona; fikrî, ahlâkî ve terbiye edici bir hüviyet kazandırmıştır. Kendi devrindeki ve daha önceki bir çok sosyal ve ahlâkî düşünceleri işlemiş, Kur’ân-ı kerîm, hadîs, astronomi, matematik, hikmet, tıp gibi ilimlere âit çeşitli bilgi