Cabbir Okunacak Esma-ül Hüsna

By | 01 Ekim 2022

Câbir eserinde Batlamyus’un “zat-üş-şu’beteyn adını verdiği aleti tanıttıktan sonra kendi yaptığı aleti şöyle tanıtmıştır: “Anlatacağım gibi bir halka diğer bir halkanın dörtte biri ve hedefleri bulunan bir cetvelden meydana gelen bir tek alet bu kitapta sözü edilen diğer bütün aletleri gereksiz kılar.” Câbir kitapta yaptığı aletin halkasının çeşitli düzlemlere yani ekvator, ekliptik ve ufuk düzlemlerine intibak ettirilebildiğini, dolayısıyla bununla çeşitli düzlemlere göre rasat yapılabildiğini belirtir. Eser, Latince’ye tercüme edilerek, Petrus Apianus tarafından 1534 senesinde Nürnberg’de bastırılmıştır. Bugün Berlin ve Escurial’de bulunmaktadır. Modern kimyanın kuru i cusu meşhûr İslâm âlimi, Tebe-i Tâbiîndendir. İsmi,  Câbir bin Hayyân bin Al)  dullah el-Ezdî olup, künyo  si Ebû Mûsâ’dır. Horasanlı,  Tuşlu, Harranlı ve Küfeli  olduğu söylenen Câbir’in 1 ailesi hakkında bilgi çok az-  dır. İslâm âleminde Sûfî, 1 Avrupa’da Geber ismiyle 1 şöhret buldu. Doğum târi-  hi bilinmemektedir. Son I araştırmalarda 815 (H. 1 200) yılında vefât ettiği an- 1 laşılmaktadır. Aslen Türk olan Câbir bin Hayyân, Abbasî halî- | fesi Hârûn Reşîd’in sara- ] yında yaşadı. Vezir Yahyâ bin Hâlid el-Bermekî’den himâye gördü. Asrınınfen âlimiydi. Bütün İslâm âlimleri gibi, fen ilmini, İslâmî ilimlerle beraber okudu. Peygamber efendimizin torunu, tasavvuf ilimlerinin mütehassısı ve kaynağı, Câfer-i Sâdık hazretlerinin tasavvufta vârisi, oğlu Mûsâ Kâzım, ve üstâd olur. Yapmayan ise olamaz. Bütün fen ilimleri için bu böyledir. Deney yapmayan âlim, netîceye ulaşamaz…” Diğer bir eserinde de aynı
konuya temas ederek; “İlim adamı, mutlaka tecrübe üzerinde durmalıdır ki, mevzuunda (konusunda) derinleşip kesin netîceye ulaşabilsin. Çalışmasının eksik ve aksak yönlerini anlayıp, doğru ve sağlam bilgiler ortaya koyabilsin. Demek ki, fen ilimlerinde olgunluğun esâsı tecrübedir…” demektedir. İlme ve âlimlere çok hürmet eden Câbir bin
Hayyân, bu konuda şöyle demektedir: “İlim tahsil etmek arzusunda olan kimsenin hocalarına, üstâdına karşı çok nâzik ve edebli olması, sözlerini ve fikirlerini kabullenmesi gerekir. Hocasına asla îtirâz etmemelidir. Kendisi bir hayli olgunlaşmış olsa da, bu edebe riâyet etme Gerçek ve büyük âlim, kendinde bulunan ilim ve marifetleri ancak kendisine karşı edebli ve hürmetkar olana tevdî eder. Çünkü üstâd demek,
bizzat ilim demektir. Ona saygısızlık, ilme saygısızlık olur. İlme karşı saygısız olan ise, hak ve hakîkate karşı gelmiş olacağından, nasipsiz kalır, yetişemez. Hep hatâ yapar, yanılır ve sapıtır. Gâyet
tabiî ki, hiç bir akıl sahibi böyle bir duruma düşmek istemez. Talebe üstadına karşı gerekli olan tevâzû, saygı ve nezâketi
göstermezse, hocasının ilminden çok az istifâde eder. Özünü değil, kabuğunu bile elde etmesi çok zor olur.” Câbir bin Hayyân talebelerine,
ilimde sabrın ve metanetin gerekli olduğunu anlatarak, cenâb-ı Hak’tan yardım dilemelerini devamlı tavsiye ederdi. İlmî araştırmalarında y ılm a d a n , usanmadan  totları, sâdece matematik ilmine mahsus değildir. Aksine, bütün ilmî araştırmaların can damarıdır.
2- Bütün bilgilerini deney
üzerinde yoğunlaştırmalıdır.
3- İlmen imkânsız olduğu
veya geçersiz ve yetersiz
olduğu bilinen şeylerden
uzak durmalıdır.4- Deney yapabilmek
için uygun olan en iyi zamânı
seçmelidir.
5- Deneyin yapıldığı
yerin sakin olması çok
faydalıdır.
6- Güvendiği bâzı talebelerini
deney esnasında
yanında bulundurmalı ve
ona deneyinde yardımcı
olmalıdırlar.
7- Plânladığı deneyi
gerçekleştirebilmesi için
yeterli zamân ayarlaması
yapmalıdır.
8- Deneylerinde sabırlı
ve usanmaz olmalıdır.
9- Çalışmasında ciddî
olmalı, az konuşmalı,
ümitsizliğe kapılmamalı
dır.
10- Aceleci olmamalı,
görünüşlere kapılıp, bek
lediği netîceye hemen ulaştığını zannetmemelidir. Aceleci olursa, çalışmalarda gevşeklik husulo
gelir. Görüldüğü gibi, Câbir bin Hayyân’ın İlmî çalışma metodu tam anlamıyla  ilim metodolojisinin aynıdır. Kimya ilmine yaptığı hizmetlerden
bâzıları da şunlardır: Kristalleşme, damıtma, kalsinasyon (kavurma), sublimasyon ve buharlaşma gibi kimyevî
teknikleri, kimya ilmine kazandırdı. Sülfirik ve Nitrik asitler gibi bir çok asitler ile sodyum karbonat ve potasyumu buldu. Zehir ve zehirli maddelerin kimyevî yapıları üzerinde incelemelerde bulundu. Bu konuda Kitâb-üs-Sümûm adlı eserini yazdı. Bitkilerden elde edilen reaksiyona girdiğini söyledi.
Atom hakkında, ancak asırlar sonra anlaşılabilecek şu sözleri söyledi: “Maddenin en küçük parçası olan “elcüz’ü lâ yetecezzâ”
(atom) da yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin söylediği gibi, bunun parçalanamayacağı söylenemez. Atom
da parçalanabilir. Parçalanınca öyle bir güç meydana gelir ki, bir anda Bağdat’ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allahü teâlânın kudret nişanıdır.” Bu sözlerden asırlar sonra yapılan atom bombası, atıldığı şehirleri yerle bir etti. Câbir bin Hayyân, maddeleri, yapılarındaki özelliğe göre üç ana sınıfa ayırdı. 1- Ateş veya sıcaklıkla hemen buharlaşabilen maddeler. 2- Çekiçle dövülebilen,
parlaklık arz eden, ses çıkaran
metalik cisimler.3-Mineral cinsinden olan, ne çekiçle dövülebilen,
ne de toz hâline dönüştürülebilen katı cisimler. Birinci gruba giren maddeleri; sülfür, arsenik,
civa, amonyak, kâfur olmak üzere beş gruba
ayırdı. Metalik cisimleri de kendi arasında kalay, kurşun, demir, bakır, gümüş, altın olmak üzere altı
çeşide ayırdı. Câbir bin Hayyân, kimyanın geniş uygulama alanı olan arıtma konusuyla alâkalı ilk misalleri
ortaya koydu. Arıtma yollarından oksitlenme, süblinasyon (amalgam yapmak), damıtma, arıtma, çökeltme, ergitme ve kristalleştirmeyle ilgili işlemleri, uygulamaları ile birlikte açıkladı. Kükürt ile civanın karıştırılması sonucu kırmızı bir taşın (zencefre) meydana geldiğini
açıkladı. Sirke ile asetik asit elde etme yollarını ilk olarak ortaya koydu.
Câbir bin Hayyân; tıp, astronomi ve mantık, fol sefe, fizik, mekanik gihl
ilim dallarında da çalış malar yaparak bunlarla ıl gili eserler verdi. Usturlab hakkında yazmış olduğu
eseri gören âlimler, eso rin bin bölümden meyda na geldiğini ve akılları durduracak üsünlükte ol duğunu kaydetmişlerdir. Yazmış olduğu eserler, asırlarca İslâm medreselerinde okutulunca, Endü lüs Müslümanları yoluyla Avrupa’ya geçti. İslâm dünyâsında ve Avrupa’da
kimya ilminde Câbir çağının sonu bir türlü gelmedi. Öyle ki, Avrupa’da bâzı kimyagerler, kabul görmesi için eserlerini ona
mâl ederek, kendi eserlerine onun ismini yazdılar. Câbir’in eserlerinin büyük
bir kısmı kayboldu. Bunlardan yirmi yedi tanesi, Latince ve Almanca olarak Nürnberg, Frankfurt ve Strazburg’ta 1473-1710 yılları arasında basılmıştır Ünlü Fransız bilim tâııhçisi Bethelot; Orta Çağlarda Kimya Târihi adlı
şöyle demektedir: “Aristo’nun mantık ilmindeki yeri ne ise, Câbir
Hayyân’ın kimya ilmindeki yeri de odur. Aristo, mantığın kurucu ve üstadı olarak kabul edildiği gibi, Câbir bin Hayyân da kimyanın kurucusuve üstadıdır.” Modern araştırmacılar ş ö y le d e m e k te d ir le r : Eğer Câbir bin Hayyân çağımız teknolojisini kullanarak aynı eserleri yazsaydı, modern sonuçlara ulaşırdı. Çünkü o, tüme varım metodunu kullanıyordu. Yâni maddenin en küçük parçasından araştırmaya
başlayarak, istediğine ulaşıyordu. Bununla
beraber, dış gözlemlerinde ise tümden gelim metotundan da yararlandı. Yâni maddenin doğal hâlinden en küçük parçasına kadar inceleyerek
sonuca vardı. Francis Bacon, bu metotu onun eserlerinden öğrenmiş, Dekart ise onu taklid etmiştir. O, deney yoluyla elde edilecek bilgi ve kat’î ve değişmez olduğunu iddia

Category: Esmaül Hüsna

About Ahmed Musab Adal

1978 Kastamonu doğumluyum. Üniversitede ilahiyat fakültesini bitirdikten sonra internette birkaç özel projede yer aldım. Yaklaşık 4 yıldır blog yazarıyım. Alıntı ve uyarlama yazılarım yoğunluktadır.