Tövbenin Çeşitleri : 1. Günahkar, yaptığı günahlardan tövbe eder, ölünceye kadar o günahlara bir daha dönmez veya beşeriyet icabı bazı cüzi (küçük) şeyleri işler. İşte bu tövbenin sahibi Kuran’da medhüsena edilmiştir. “Allah onların günahlarını sevaba dönüştürür (tebdil eder).” (Furkan, 70) buyrulmuştur. Şifa kitabı sahibi (Şihabüddin) der ki: “Nasuh isminde bir kişinin olduğu hikayesi doğru değildir. Nasuh tövbesi işte bu tarif ettiğimiz tövbedir.”
2. Bir kimsedir ki tövbe eder ve tövbesini marifet ve ibadet nuru ile muhafaza eder. Kendisi asla tövbesinin zıddına iş işlemez olur.
3. Tövbekâr olur, ondan sonra ibadetlerinin hepsini işler, fakat insanlık hali bazı hatalar yapar ve hemen yaptığı hatalara tövbe eder, pişman olur. Bunlara “Nefsi-i Levvâme” Ehli denir. Yani hem yapar ve hem de neden yaptım diye kendisini suçlu kabul eder. Bu da iyi bir haldir. Çünkü insanın vücudu günahla yoğrulmuştur. Tamamen günahlardan uzak olmasına imkân yoktur. Ancak insan ne yapıp sevaplarını günahlarından fazlalaştırmak ve mümkün ise günahları asgari dereceye indirmelidir. Günahkâr, hiçbir zaman Allah’ın rahmetinden ümidini kesmemelidir.
4. Tövbenin dördüncü kısmı, asla işlediği günaha bir daha yanaşmaz, gece gündüz hataları için ağlar ve sızlar. Bilhassa seherde tövbe eder ve gözyaşlarını bol bol akıtır.
Bu dört çeşit istiğfar eden kullarını Mevlâ, Kuran’da ayrı ayrı zikreder, onlara çeşitli nimetler vaat eder.
İnsan günahlardan kolay kolay kurtulamaz. Azalan günah işlemekten uzak kalsa, yani nefis organları sönse, kalbinde çeşitli kötü fikirler yığılır. Bunlar için de tövbe etmesi ve onlardan kurtulması için Allah’a yalvarması gerekiyor. Eğer kendisini böyle çirkin düşüncelerden kurtarırsa, bu sefer Şeytan onun kalbini vesvese ve desise ile doldurur, yine kendisini Allah’ı zikretmekten alıkoyar Eğer bundan da kurtulsa, bu sefer Allah’ın azamet ve celal (büyüklük ve yücelik) sahibi olduğunu düşünmez olur, ne için ve nasıl yaratıldığı hakkında düşüncesi olmaz, tefekkürde bulunmaz. Bu da insan için bir noksanlık alametidir.
Şu halde insan kendisini tam manasıyla günah işlemekten kurtaramaz. Bir noktadan kurtulursa, diğer nokta ortaya çıkar. Bunun için Mevlâ bize istiğfarı bir merhem şeklinde yaratmıştır. İstiğfar ettiğimiz sürece Rabbimizin bize azap eder olmayacağını Kuran bildirmiştir.
Peygamberimiz (s.a.v.), gece gündüz hiçbir zaman günah işlemediği halde, günde yetmiş ila yüz defa arasında istiğfar ettiğine göre, ya bizim halimiz ne olacaktır? Günde ve gecede ne kadar daha fazla istiğfar etmemiz lazım geldiğini bilmemiz lazımdır.
İyilik kötülüğü yok eder. Suyun pisliği temizlediği gibi, istiğfar da günahları temizleyecektir.
“Allah temizdir, temizi sever; kerimdir (cömerttir), kerim (cö¬mert) olan kulunu sever.”
Günah kirleriyle pislenen kulunu Hz. Allah sevmez, onlara rahmet nazarı ile bakmaz. Onlara acımaz ve korumaz. Çünkü insan kendi aleyhinde çalışıyor, bütün nefeslerini günah yolunda harcıyor. Kişi kendi kendine zarar yaparsa, Mevla’nın bunda ne kabahati vardır?
Şairin birisi bu hususta şöyle diyor:
“Ateşi elimle aldım, ciğerime yerleştirdim. Ey Efendim, ben kime şikâyet edeyim, çünkü ben kendi kendimi yaktım.”
İşte günah kirleriyle pislenen insanın hali de bunun gibidir. Bundan ibret almak hepimiz için lazımdır. Günah yapmak büyük suç olduğu gibi, o günahlardan tövbe etmemek daha büyük suçtur.
Yine şairin şöyle bir sözü vardır: “İnsanlara tövbe etmek farzdır. Fakat günahı işlememek daha önemli farzdır.” (Askalani’nin kitabından)