Çocuğa, Kendine Güvenç Ve İnanç Kazandırmak, Ona Kendisini Kazandırmaktır

By | 12 Mayıs 2022

insanın hayatı ancak kendisine inandıktan sonra değişmeye başlar, insan, insanlar ve olaylar üzerinde ancak kendisine inandıktan sonra el kili olabilir. Kendisine inanmayan bir insan kendisine sunulan bütün imkânları çürütür, birçok imkânı da fark etmez bile. Koca bir kütleyi yerinden oynatabileceğine inanmayan bir insan, yanı başındaki dev kaldıracı göremez. Çocuklarınızın kendilerine olan güvenlerini ve inançlarını geliştirmiyor, onları bozuyorsanız, onların bütün yaşama güçlerini kilitliyorsunuz demektir.

ı – Çocuk, Bütün Olumsuz Sıfat ve Tanımlamalardan Uzak Tutulmalıdır

Anne baba çocuğu ile onun bir hatası üzerinde konuşurken, ondaki iyi ve doğru olma gücünün, ondaki bütün olumlu ve üstün yönlerin farkında bulunduğunu çocuğa kuvvetle hissettirmelidir. Eğer ağır bir hata üzerinde duruluyorsa çocuğun iyi ve doğru olma gücünün, olumlu ve üstün yönlerinin kocaman güzel bir tablo halinde ona gösterilmesi daha da önem kazanır. Baş edemeyeceği bir mikrobu aldığını düşünen herkes o mikroba mağlup olur. Çocuğun iyi, doğru, güçlü yönlerinin öne çıkarılması, onun kendine yardım edebilmesini de kolaylaştırır. Kör olduğuna inandırdığınız birisine “Haydi şimdi git, şehri dolaş gel!” diyemezsiniz. Sağır olduğuna inandırdığınız birisi bir daha sizi duymayacaktır. Çocuğa hiçbir hatası karşısında “işte sen bu hatadan ibaretsin!” denilemez. Ama çocuğun hatası ile tarif edilmesi tam olarak bu anlama gelir. Çocuk tedbirsiz bir hareketle etrafına zarar verdiğinde onu hemen “dikkatsiz biri” olmakla suçlamanın ne faydası var ve bu suçlama ne kadar haklı? Derslerine çalışması için sürekli dil döktüğünüz bir çocuğa “tembel” sıfatını yakıştırdığınızda onun çalışma çabalarını engellemekten başka bir iş yapmış olmazsınız. O bir
tembel.. Niçin çalışacak? Ona, “Tembelsin!” demeden de zamanında çalışmanın önemini anlatabilirsiniz. Onu “pis olmakla” suçlamadan da temizliğin gereğinden bahsedebilirsiniz. Terbiyesiz, pis, tembel, dikkatsiz, geçimsiz, huysuz, şımarık, ukalâ, geveze, aptal, beceriksiz… gibi sıfatlar çocuklardan uzak tutulmalıdır. Çocuk bu sıfatlar içinde boğulur gider. Çocuklarınız büyüdüğünde geriye bakıp şunu söyleyebilmelisiniz: “Onlar hakkında hiçbir olumsuz sıfat kullanmadım. Hiçbir çirkinliği onlara yakıştırmadım. Onları hiçbir zaman hataları ile birlikte anmadım.”

2- Çocuğun Kendisi ile İlgili Olumlu Düşünceler Geliştirmesine Yardım Edilmelidir

Çocuk kendi gücü ile ilgili ilk izlenimleri elde etmeye başladığında anne babanın o izlenime yaptığı katkı, çocuğun kendine güveni üzerinde olumlu veya olumsuz etki yapar. Pek becerikli olmadığına dair düşünceler biriktirmeye başlayan bir çocuk, anne babasının kendisine sık sık beceriksiz olduğunu söylemesi yüzünden becerikli olmaya dair bütün ümit ve girişimini kaybeder. O, beceriksiz olduğuna herkesten çok inanmaya başlar. Anne babanın, çocuğun kendisi hakkındaki izlenimine olumlu katkısı ile de tam aksine bir sonuç elde edilir. Çocuğun, kendisi hakkındaki pek becerikli olmadıkına dair ilk izlenimi, oldukça becerikli olduğuna dair bir inanca dönüşebilir. Her şey ona nasıl davranacağınıza bağlıdır. Yanlış davranışlarınız çocuğun kendine duyduğu güven üzerinde bomba gibi infilâk eder ve onun çökmesine sebep olur. Çocuğunuza, nasıl olmasını istiyorsanız öyle
davranın, olmasını istemediğiniz gibi değil.

DEMİZ FENERİNDEN MEKTUPLAR

Sevgili kızım, Bir çiçeği büyütebilmek için onun ne kadar suya ve ışığa ihtiyacının olduğunu o çiçeği tanıyanlardan öğrenebilirsiniz, fakat çiçeğinizin büyümesi için asıl olan sizin ona karşı sevginizdir. Çiçeğiniz boynunu büktüğünde çiçeğinizi iyi tanıyanlar değil siz üzülürsünüz. Uzun bir seyahat öncesinde çiçeklerinizi çiçekçiye değil, çiçekleri seven komşunuza emanet edersiniz. Çiçekleri gerçekten sevenler onların, odalarını ne kadar süsleyip süslemedikleri ile ilgilenmezler. Bununla ilgilenenler çiçekleri değil süsü sevenlerdir. Ve bir çiçek ne kadar güzel olursa olsun onu sevmeyen bir insanın evini süslemez. Külüphanelere süs olsun diye dizilen kitaplar nasıl da belli olur…
Sevgili kızıın, çiçek sevgisi olmasaydı çiçek bilgisinin öncıni olmazdı. İnsan sevgisi olmasaydı tıp bilimi kekeme olurdu. Anne baba olmanın sevgiden
kaynaklanan o muhteşem gücü üç-beş hafta iptal edilseydi yeryüzü bebek ve çocuk cesetleri ile dolacak, eğitim bilimlerinin dili tutulacaktı. Bir
anneye felçli çocuğunu her gün uzun bir yol yürüyerek sırtında okuluna taşıtabildi bilim dalı hangisidir? Zekâ özürlü çocuğuna sımsıkı sarılan bir
annenin sevgisi, üstün zekâlı çocuğuna sımsıkı sarılan bir annenin sevgisinden daha mı azdır? Çocukları, kendisi için duyulan sevgiye, kendisi
için katlanılan zorluklara evdeki bir bitki kadar tepki veremeyecek şekilde ağır engelli olan bir anne baba, o sevgiden bir an bile vazgeçmez.
Sevgili kızım, hiç kimse çocuklarınıza sizin anne baba olmaktan gelen gücünüzden daha çok yardım edemez. Çünkü hiç kimse çocuğunuzu sizden
daha çok sevemez. Arkamdaki yamaçta çiçeklerin çoğaldığını görüyorum. Rüzgâr kokularını bana taşıyor. Benden başka kimsenin haberdar olmadığı bu çiçekler nasıl böyle boy atabiliyorlar rengârenk? Demek onların da bir sevdiği, onları da bir seven var…

3- Hatanı Sevmedim Ama Seni Seviyorum

Çocuğun kendisine güvenini zayıflatacak yanlış davranışların içinde onun hatalarına karşı yanlış tepkilerin önemli bir yeri vardır. Bu yanlış tepkilerin başında çocuğun hatasının değil, kişiliğinin hedef alınması gelir. Sonuç olarak hata yerinde kalırken çocuk biraz daha, belki de bütünüyle kaybolur.
Kişiliğin değil, hatanın hedef alınması her tür ilişkide dikkat edilmesi gereken bir kuraldır. “Alkolizim”le mücadele “Ayyaşlarla Mücadele”ye
dönüşürse, alkolizm güçlenir. Bizi ilgilendirmesi Gereken bir adamın “ayyaş” olması değil, alkolizmin zararlarıdır.çocuklarımızda her şeyden önce çocuk oldukları için asla kirlenmemiş ve bozulmamış bir İnsanlık özü vardır. Onların hataları arasında dolaşırken o özü ezmemek gerekir. Çocuklarınız bizden şu mesajı almalıdırlar: Hata yaptın, ama sen bu hatadan ibaret değilsin Sende doğruyu bulacak, yaşatacak, savunacak güç var eleştirirken doğru yapma yapma gücünü asla unutunuyorum .Ben senden bu hatayı devam ettirmemeni bekliyorum Hatanı sevmedim ama seni seviyorum. Sen hiçbir hatanın bozamayacağı tertemiz bir vicdana  sahipsin. Hatan büyük ama sen o temiz vicdanın ve doğruyu bulma, yaşatma,
yapma gücünü büyüksün.” Eğer hataları üzerinde konuşulduktan veya hataları sebebiyle cezalandırıldıktan sonra çocuk kendisini geleceğinden kopmuş, insani özden uzaklaşmış, doğruyu bulma duygusunu yitirmiş hissediyorsa, hayatı daha da yaşamaya değer bulmuyorsa, ne yapmış ne konuşmuş olursanız olun, demek ki yanlış yaptınız, demek ki yanlış konuştunuz. Çocuk üzerindeki davranışlarınızın doğru olup olmadığını anlamanızın kestirme yoludur bu. Şimdi çocuk ne hissediyor? Bir tükeniş mi, berrak canlı bir varoluş mu? Kendinden ümidi kesen çocuk doğruyu bulma ve yapma gücünden mahrum kalacaktır. Hatalarının çocuğu yok etmesine izin vermemeli, ona düşünme, savunma, yorumlama fırsatı sunmalı, onun hata yapma potansiyelinden çok, doğru olanı yapma potansiyeli üzerinde durmalıdır. Yani onu “Buradan asla çıkamam!” diye düşünebileceği bir zindana değil, “Hemen çıkayım!” diye düşüneceği bütün kapıları pencereleri açık bir yere kapatmalısınız. Sadece bir yönü ile yaptığı hatadan dolayı,
onun bütün potansiyelini cezalandırmak en zararlı bir davranış biçimidir.

4- İnanç ve Güven Çocuğu Harekete Geçirir

Kendine inanan ve güvenen bir çocuk, bizzat kendi gelişmesinin içinde yer alır, gelişmesini sağlayan kuvvetlerden birisi de kendisi olur. Çünkü inanç ve güven çocuğu harekete geçirir. Böyle bir çocuk soru sormaktan, denemekten, araştırmaktan çekinmez, ayağına gelecek fırsatları değil onu bekleyen fırsatları kollar. Hayatı tanımakta, onu oluşturan örgünün içinde dolaşmakta cesur davranır. Artık çocuk kendi gelişme şartları üzerinde etkili bir rol oynamaktadır.Başarı potansiyeli yüksek olduğu halde kendine güveni olmadığı için bu potansiyele hareket veremeyen bir çocuk, başarı potansiyeli daha düşük ama kendine güven kazanmış bir çocuğun elde ettiği sonuçlara ulaşamaz. Kendisine inanan ve güvenen bir insan, kendisine inanmayan ve güvenmeyen yüzlerce kişiden daha üstündür, o yüz kişinin bir arada elde edeceği sonuçtan daha yüksek bir sonuç elde eder. İnanç ve güven duygusu ile hayat arasındaki bağlar bu kadar kuvvetliyken, anne babanın bu duyguların çocuğa kazandırılmasında yetersiz davranması düşünülemez… Anne baba, çocukları ile ilgili her söz ve davranışlarında onların kendilerine olan inanç ve güvenlerine zarar vermemeyi, bu güçleri geliştirmeyi dikkatle gözetmelidir. Bu arada çevreye karşı da tetikte bulunulmalıdır. Çünkü biz ne kadar doğru davranırsak davranalım çok çeşitli insanlar, olaylar, maalesef okullar çocuklarımızın kendilerine olan inançlarım tek hareketle silebilirler. Bundan dolayı çocuklarınızla daima ilgilenmenizi, onlara eklenenlerle onlardan koparılanları usanmadan yorulmadan takip etmenizi önemli buluyoruz. Çocukta kendine güven ve inanç sağlayan davranışlarla bunları koruyan davranışlar birbirlerinden çok farklı değillerdir.

5- En önde Çocuğun Varlığı Durmalıdır

Çocuğun başarıları da başarısızlıkları da varlığının fanime geçirilmemelidir. Onun hem başarıları hem başarısızlıkları sadece gelişmesine hizmet etmeli, bizim onunla ilişkimizin temelini etkilememelidir. Başarılarına kendi varlığından daha çok önem verildiğini gören, başarıları kendisinden daha çok sevilen bir çocuk, başarısız olduğunda yıkılır. Başarısının ve başarısızlığının kendi varlığı ile özdeşleştirildiğini düşünen bir çocuk, kendisine karşı gösterilen ilginin samimiyetinden hep şüphe duyacaktır.

6- Çocuğu Başkalarının Yanında Küçük Düşürmeyin

Çocuk hiçbir zaman küçük düşürülmemelidir. Onu küçük düşürmeme dikkati, başkalarının yanında daha da önem kazanır. Başkalarının,
özellikle arkadaşlarının yanında söz ve davıanışla şiddet gösterilen çocuklar yalnız özgüvenlerini değil kendilerine karşı saygılarını da yitirirler.
Kendisine saygı duymayan bir çocuk artık her taşkınlığı deneyebilir. Kişiliği sürekli ezildiği için artık kişiliğini korunmaya değer bulmayan bir çocuk, her tehlikenin muhtemel avıdır. Ancak kişiliğini korunmaya değer bulan bir insan kötülük ve tehlikelerden
uzak durabilir. Anne babası tarafından kişiliğine önem verilmeyen bir çocuk, toplum içinde de kendi kişiliğini önemli görmez. Çocuklarınızın bir felâkete uğramasından korkuyorsanız, işte bu bir felâkettir. Kişiliğini önemli görmeyen bir çocuk onu yerlere serer, her olumsuzluk içine kendinden
nefret ederek atılır. Fikirlerine ve kararlarına hiç değer verilmeyen, şiddet gören, nükte ve şakaları acı bir alayla karşılanan, her mazereti yalan, her girişimi ukalâlık, her neşesi şımarıklık kabul edilen bir çocuk artık kendisine saygı duymaz. Çocuklarınızın önemsenmesini istiyorsanız, önce siz onları önemsemelisiniz. Onlar sokakta, okulda, arkadaşlarının arasında, akrabalarının içinde, bütün bir çevrede sizin onlara verdiğiniz önemin ve değerin rengi ve işaretleri ile dolaşacaklardır. tik bakışta tanınan renkler ve işaretlerdir bunlar.

7- Çocuğun Çabalan Takdir Edilmelidir

Çocuk, onun çabalarını en önemli sonuç olarak kabul ettiğimizi bilmelidir. Bu onu yüreklendirecektir. Çabalarına değer vermediğimiz çocuklar, sonuçlara karşı da ilgilerini kaybederler. Meselâ bir dersteki başarısızlığını telâfi etmek için büyük gayret gösteren çocuğun bu gayretine önem verilmezse o, tekrar başarısız olma halinde bu başarısızlıkla pek ilgilenmeyecektir. Çabaları izlenmeyen ve takdir edilmeyen çocuklar, başarılı bir sonuca ulaşsalar bile yeni bir başarı için istek duymayabilirler. Onlar çabaları takdir edildikçe yeni çabalar için kendilerinde güç bulurlar.
Çocuğun çabalarının takdir edilmesinin bir önemli sonucu da onların elde ettikleri sonuçlar üzerinde düşünecek olmalarıdır. Nerede doğru yaptım, nerede yanlış? Yapabileceğim başka şeyler de var mıydı? Beni engelleyen ne oldu? Bu düşünceler çocuğa yeniden ve bu defa daha bilgili olarak girişim gücü verir. Çabalarının takdir edilmesi bazen onları başarılı sonuçlar elde etmekten daha çok ilgilendirir. “Elinden geleni yaptın!” takdiri onun için pek çok sonucun önüne geçebilir. Çünkü bu takdir, onun varlığım ve hayata katkısını vurgulamaktadır. Bilhassa küçük çocuklar için sonucun üzerinde
durulması onlarda geçiştirici bir övgü etkisi bırakır. Onlar çabalarının fark edilmesine daha büyük bir ihtiyaç duyarlar. Çocuk, kırmızı el işi kâğıdından yaptığı şeker portakalının “Çok güzel olmuş!” övgüsü ile karşılaşmasından pek etkilenmez. Çünkü ne yaparsa yapsın herkes bir göz atıp “Çok güzel!” demektedir. Bu biraz da “Yanımdan uzaklaş!” mesajıdır. Onlar, kendileri ve eserleri ile gerçekten ilgilendiğimizi hissettiklerinde
daha mutlu olacaklardır. “Ne kadar uğraşmışsın!” “Bunun üzerinde çok çalışmışsın. Şuraya biraz daha şeker dök.” dememiz onlar
için daha etkileyici ve eğiticidir. Çocuklardan daima en iyi sonucu istemek yerine en iyi çabayı istemek onların kendilerine
güven duymasına daha çok hizmet eder. Ne kadar geliştiği ile ilgilenilmeyen, aldığı mesafeye bir değer biçilmeyen çocuklar fark edilmediklerini düşüneceklerdir. Hangimiz bir işte çaba gösterirken o işin içinde yok sayılmaktan rahatsızlık, hatta öfke duymayız?
Çabalarının takdir edilmeyeceğini düşünen çocuklar, büyüklerini memnun edecek bir sonuç kestiremediklerinde ileri atılamazlar. Çabalarının
buruşturulup çöpe atılacağını bilen bir çocuk başarısızlık ihtimalini göze alamaz, bunun için de yeni fırsatlara karşı kayıtsız kalır. Bu
kayıtsızlık onu gittikçe örseleyecektir. Çabalarının övgü ve alkışla karşılanması çocuğa hayata dair bir bakış açısı kazandırır ki, çok önemli bir kazançtır bu. Çocuk, her işle, her problemle uğraşabileceğini, değişme ve gelişine sağlamak için bu uğraşmanın ne kadar değerli
ve gerekli olduğunu kavrar. Çocuk büyük ve sürekli başarılar elde ederken de başarısız olma hakkının bulunduğunu, ancak yine çabalarının alkışlanması ile öğrenir. Bu da onun hayal kırıklığı eşiğini yükseltir. Anne baba çocuğun her konudaki çabalarını takdir ve sevgi ile karşılamak, bu arada çocuğun gerçekten başarılı olabileceği alanlara intibak etmesi için ona yol gösterici olmalıdır. Çocuklar ilgi ve yetenekleri ile uyumlu olsa da olmasa da birçok işle uğraşacaklar, birçok işin cazibesine kapılacaklar, daima ortaya bir eser çıkarmaya çalışacaklardır. Bütün bu işler sırasında çocuğun kendisine güvenini kaybetmesine yol açacak eleştirilerden, bir felâketten uzak durulur gibi uzak durulmalıdır. Çocuk, bütünü ile desteklendiğinde, seçenekler arasında dolaşması teşvik edildiğinde, çabalarına değer verildiğinde, başarısızlıkları onun bütün bir kapasitesinin şakaları olarak görüldüğünde, kendisini asla güçsüz ve beceriksiz hissetmeyecektir. Herhangi bir uğraşısı karşısında uğradığı yenilgide
coşkulu bir sevgi, şefkat dolu gülümseme İle karşılanan bir çocuk, başka birçok alanda kendisine güvenildiğini, başarma gücü olduğunu,bu geçici yenilginin potansiyelinin gerçek değeri ile ilgisi bulunmadığım kuvvetle hisseder. Beceriksizlik, aptallık gibi ağır suçlamalarla karşılaşan bir çocuk da bütün kapasitesine rağmen güvenini kaybeder. Çocuğun başarısız olmasına sebep olan yönlerinin değil, başarılı olmasını sağlayacak yönlerinin üzerinde durulmalıdır. Flüt çalmasını bir türlü beceremediği için aptal olduğunu ilan ettiğiniz bir çocuğun, rahatça becerdiği veya becerebildiği işlerde gerileme göstermesi şaşırtıcı olmaz. Çocuğun sürekli eleştirilmesi onun kendi gücü ile bütün bağlarını kopartır. Her yaptığında bir kusur bulunan, elde ettiği bütün sonuçlar küçümsenen, daima en mükemmeli getirmesi şart koşulan çocuğun kendi gücüne müracaat etme arzusu tükenir. Sürekli eleştiri yol göstermez, yoldan çıkarır. Çocuğun başarabildiklerini ve başarabileceklerini görmezden gelerek yönelttiğiniz her eleştiri, tüketen eleştiri sınıfına girer. Çocuğun kendi kapasitesi ile olan bağlarına asla dokunmamalısmız, yanlış söz ve davranışlarla o kapasiteyi yağmalayamazsınız. Kendisine güvenen bir çocuk başarısız yönlerini ve başarısızlıklarını kabullenmeyi de öğrenir. Bu onun, başarısız olduğu konu ve zamanlara takılıp düşmesini önler.

HATIRALARIN IŞIĞINDA

Karaltı
“Gözüm işimden başka bir şey görmüyordu. Birçok insan gibi ben de işimle ilgili problemleri çözdüğümde bütün problemleri çözdüğümü düşünüyordum. Bugün işimde bir miktar ilerleme sağlamışsam akşam eve döndüğümde oğlumun bir miktar ilerlediğini zannediyordum. İş, evde
de devam ediyordu. Etrafımda dolaşıp duran o karaltı, oğlum olmalıydı… Eşimin artık dayanılmaz hale gelen baskıları ve öfke nöbetlerine daha fazla dayanamadım. Bir hafta sonu bir çocuk oyununa götürdüm oğlumu. Oyundan sonra da biraz gezdirdim onu.. Bir taraftan onunla konuşuyor, bir taraftan da “Herhalde iflâs etmişimdir!” diye düşünüyordum. Eve döndüğümüzde bir koltuğa yığıldım. Oğlum biraz sonra gelip karşımda durdu. Ta gözlerimin içine bakıyordu. Bir şey isteyecek zannettim. Olanca ağırlığı ile birden üzerime atılıp boynuma sımsıkı sarıldı. “Baba!” dedi. “Yaşamak ne kadar güzelmiş!” Bizi seyreden eşimin gözleri dolmuştu. Oğlum beni öpüyordu şimdi. Utanç ve pişmanlık içinde irkildim. Oğlumun yüzüne baktım. Cansız bir varlık, kollarımın arasında canlanıyor gibiydi. ‘Karaltı’ biranda ete kemiğe büründü. Çok uzaklardan, uzun süren bir ayrılıktan sonra evime dönmüş gibiydim. Ben, oğlumun yaşamadığını hissetmesine sebep olmuştum. Artık onunla daha çok beraber oluyorum. Baba oğul uzun uzun konuşuyoruz. Evet, perdeleri çektim ve muhteşem bir manzara ile karşılaştım. O kadar renkli ve şaşırtıcı ki! Onunla birlikte geçirdiğim zamanın, onun için çalışıp çabalayarak geçirdiğim zaman kadar önemli ve değerli olduğunu anladım. Anladım ama hüzün ve pişmanlıkla andığım uzun yıllar kaldı geride. ‘Karaltı’ şimdi çok büyüdü. Beni tek hareketle yere yıkıp tuş edebiliyor…”

8- Çocuklar, Başka Çocuklarla Mukayese Edilemez

Çocukların başka çocuklarla mukayese edilmesi onların kendi kapasitelerine olan güvenlerini temelinden sarsar. Böyle bir mukayese kıskançlık ve benzeri kötü duyguları da kışkırtır. Başkaları ile mukayese edilmek çocuğun kendisi ile ilişkisini de bozar. Halbuki çocuğun kendisi ile iyi bir ilişki içinde olabilmesine ne kadar muhtacız. Çocuklarının çabalarına değer veren, onların ne kadar ilerleyebildikleri ile ilgili olan anne babalar çocuklarını başkaları ile mukayese etmezler. Çocuk ancak kendisi ile mukayese edilebilir. Çocuklar arasında gelişmenin hızı ve şekli farklılık gösterir. Saat sekizde hepsi uyanmaz, çünkü hepsinin “saat sekiz”i farklıdır. Çocuğunuzu başka çocuklarla mukayese ettiğinizde onunla güven verici ve derin bir iletişim
kuramazsınız. Çocuğunuzun kendi saati içinde gelişip gelişmediğini başka çocuklara bakarak anlamaya çalışmanız da doğru değildir. Gerekli gördüğünüzde uzman yardımı almalısınız.

9- Sorumluluk Duygusu, Yetiştirir

Çocuğun yaşı büyüdükçe hakları ile birlikte sorumlulukları da artırılmalıdır. Onun hem kendisi ile hem evle ilgili bazı sorumlulukları olmalıdır.
Çocuklar doğru tespit edilmiş olmak şartıyla, sorumluluklardan hoşlanırlar. Hiçbir şeyden sorumlu olmadan büyüyen çocuklarda sorumluluk duygusunun geliştirilmesine önem verilmesi onun ahlâk ve karakter eğitiminin ay rılmaz bir parçasıdır. Tecrübeli öğretmenler okul hayatına intibak
engelleri bulunan kimi “zor” öğrencilerin, yalnızca sorumluluklarının artırılması, onlara bir özel ve ek görevlerin verilmesi yoluyla nasıl da zamldıklarını bilirler. Çünkü sorumluluk vermek bir insana kendi gücü ile kendisi arasında yeni bağlar kurabilmesi imkânı vermektir. Sorumluluk verilen çocuk, kapasitesine bir gönderme yapıldığını, kendisine inanıldığını ve güvenildiğini görerek derhal kapasitesine milracaat eder ve gücünü harekete geçirir. Çocuktan kendi gücünün çok üstünde bir şeyler beklemek gibi, hiçbir şey beklememek de zararlıdır. Çocuk iki durumda da gücünü harekele geçirmez. Çocuğu çok iyi tanıdığımız takdirde onunla ilgili beklentilerimiz de gerçekçi ol Onu iyi tanıdığımızda ona en uygun yardımı
sunabiliriz. Ailenin maddî ve manevî varlığı ile ilişkilen dirilen, ailenin sıkıntıları ve sınırları üzerinde abartısız bilgi hissettirilen, evle ilgili görevler
verilen çocuğun sorumluluk duygusu daha geniş bir mecrada gelişir. Sorumluluğu artan bir çocuğun kendine güveni de artar.
Eğitimin bütün alanları, çocuğa yönelik söz ve davranışların hepsi, onun kendine güven ve inanç kazanması ile şu veya bu şekilde mutlaka
ilgilidir.

Category: Dualar

About Ahmed Musab Adal

1978 Kastamonu doğumluyum. Üniversitede ilahiyat fakültesini bitirdikten sonra internette birkaç özel projede yer aldım. Yaklaşık 4 yıldır blog yazarıyım. Alıntı ve uyarlama yazılarım yoğunluktadır.